Burası, benim ilkokulum…
Ordu’nun Ünye ilçesine bağlı Gölcüğez köyünün ilkokulu.
“Eti senin kemiği benim” diyerek, büyük amcamın beni Mustafa hocaya teslim ettiği yer. Balçık çamurda 5 kilometre patika yoldan yürüyerek kara lastiklerle gittiğim, soba yakmak için her gün bir odun götürdüğüm...
Bahçesinde ‘Delek Harun’la pıtık oynadığım, İrfan’la güreş tuttuğum, Rahim öğretmenden dayak yememek için bahçesinde köşe bucak kaçtığım, arkasına saklandığım okul.
Yosun tutmuş taş basamaklardan tırmanıp bir iple bağlanmış kapıyı ittim…
Hem ödevimi yapmadığım, hem de “Babam izin vermedi” gibi bahaneler uydurunca, yalanımı yemeyen öğretmenin beni tek ayak üstünde beklettiği sınıflar… Ali gel, Ayşe koş’u öğrendiğim kara tahtanın yeri… Çiçek aşısı olduğum, Marşal yardımı tozdan yapılan sütü içtiğim küçük öğretmen odası… Yaşlanan bir insan kılığındaki 1973’e veda, genç bir çocuk olan 74’e merhaba oyununu sergilediğimiz koridor…
Daha üçüncü ayımızda, “hastalandı”
denilerek ortadan kaybolan ve bir daha geri dönmeyen ve “öldü” denilen Mustafa
Bingöl öğretmemin yaşlı anne babası ile eşi Züleyha öğretmenin bir süre daha
kalıp ayrıldığı küçük lojman…
Öğretmenimizin elimizden tutup bizi köy kahvesine "Televizyon görmeye" gütürüşü...
Nevin öğretmen, Müzeyyen öğretmen…
Hepsi gözümün önünden film şeridi gibi geçti. İnanılmaz duygulandım.
Ama asıl duygulanmamın, daha doğrusu üzülmemin nedeni, bu anıları yaşadığım yerlerin harabeye dönmüş haliydi. Daha da kötüsü, taşımalı eğitime geçildikten sonra, yıllarca önce boşaltılan okulun koridorunda samanların, hayvan yemlerinin, gıldır gıcık’ların yığılı olduğunu, bu güzel mekanı, birilerinin 'babasının malı gibi' kullandığını görmek…
Ey devlet… Yok mu bu güzelim servete sahip çıkan…

Hiç yorum yok:
Küfür ve hakaret içerin yorumlar yasaktır, yayınlanmaz. Yorumlama Biçimi tercihlerinden "Ananoim'i tercih ederek, herhangi bir hesaba bağlanmadan yorum gönderebilirsiniz.