5 Ağustos, saat 13.55... Atatürk Havalimanı'nda eşim
Serpil'le ihramlarımızı giyiyoruz. Hac yolculuğumuz başlıyor. Mekke'deki Şişe
Ravza Mahallesi'ndeki otele ulaştığımızda, saat sabaha karşı 03.00'ü
gösteriyor. Bavullarımızı odamıza atıp, hiç uyumadan, doğruca Kâbe'ye, Harem-i
Şerif'e gidiyoruz. Sabah namazını kılıp umre tavafımızı ve Safa-Merve'de
sayımızı yapıyoruz.
![]() |
Şeytanı böyle taşlıyoruz. Şaban Anslan. |
Saat 10.00 sıralarında otele gelip ihramdan çıkıyoruz. Bir
kaç saat uyuyoruz, yeniden Kâbe'nin yolunu tutuyoruz. Giderken bir araç bizi
bırakıyor, burayı iyi bilen sürücü, "Kâbe'den çıkarsınız, şu tünellerden
geçersiniz hemen otel orada" diyor... Bir tavaf daha yapıyoruz, akşam ve
yatsı namazlarını kılıp dönüşe geçiyoruz.
OTOBÜSLER KALDIRILDI
Turumuzun organizatörü aynı zamanda Mavi Marmara gazisi
olan Ali Şahin, ayrılırken sıkı sıkı tembihliyor: "Belediye otobüsleri
kaldırdı. Dikkat edin kaybolursunuz, biraz karışıktır..." Biz gazeteciler
her şeyi, her yeri biliriz ya fazla kulak asmıyoruz Şahin'in söylediklerine. Ne
olacak ki en fazla taksiye biner gideriz. Ama öyle olmuyormuş. Tüneller hemen
Kabe'nin çıkışında. Yol bize biraz yabancı geliyor ama tünel tüneldir deyip
koyuluyoruz yola... Allahım git git bitmiyor. Tünelden çıkıyoruz ama her yer
yabancı... Bir kaç kişiye, taksiciye soruyoruz, kimse bilmiyor. Meğer yanlış
tünele girmişiz. Yeniden yola koyuluyoruz. Kimse ne mahalleyi, ne bizim oteli
biliyor. Ali Şahin'i arıyorum, "Abi kaybolduk, el yardım..."
"Sana konum atıyorum, bakarak gel." Uydu görüntüsüne göre 1800 metre
yolumuz var, süre 40 dakika. "Yürüyelim arkadaşlar" diyoruz... İşi
bilenler, "Hac meşakkatlidir. Arafat, Müjdelife ve Mina için yürüyüş
antrenmanı yapın" diyorlar ya. Al sana fırsat. Ne 1800 metreymiş. Git git
bitmiyor. Nihayet otelin bulunduğu mahalleye geliyoruz. Google Map "Hedefe
ulaştınız" diyor. Ama otel motel yok ortada.
"TÜRKİYE" YARDIMA YETİŞİYOR
Ayaklarımız su toplamış. Gözümüzden uyku akıyor, hava
sıcak, bunalıyoruz... Arapça bilmiyoruz, İngilizce bilen yok. Derken Allah bize
yardım elini uzatıyor. "Selamun aleyküm. Haritaya göre hedefe ulaştık ama
otelimizi bulamıyoruz." "Nerelisiniz"... "Türküz."
"Aa ben Türkleri çok seviyorum. Hatta benim adım Türkiye."
İnanmıyoruz önce, çıkarıp kimlik kartını gösteriyor. Suudi işadamı bizi
arabasına bindiriyor ve birlikte otelimizi aramaya başlıyoruz. İki sokak
ötedeki otelimize güç bela ulaşıyoruz. Günün hasılatı 35 bin adım. Yaklaşık 25
kilometre... Arafat öncesi iyi antrenman değil mi...
ÖNCELİK KÂBE'YE ULAŞMAK
Herkesin önceliği hedefi, Kâbe'nin bulunduğu zemin alana
yani Mataf'a ulaşmak... İnsanlar oraya giriyorlar ve bir daha çıkmak
istemiyorlar çünkü. Özellikle cuma ve bayram günleri buradaki izdiham, insanı
büyülüyor. Allah'ın evinin hemen dibinde tavaf yapmak, namaz kılmak... Yıllarca
yöneldiğin Kıble, işte önünde. İnandığın dinin peygamberi, onun ataları,
arkadaşları, hasımları... Ayağımızı bastığımız bu yere basmışlar, burada tavaf
yapmışlar, savaşlarını buralarda yapmışlar düşüncesi insanı buraya sımsıkı
bağlıyor. Binlerce Müslüman, Kâbe'ye ve tavafın başlangıç noktası Hacer'ül
Esved taşına el sürebilmek için yanıp tutuşuyor.
MAHŞERİN PROVASI
Hac ve umreyi, bir takım simgelerin kutsanması olarak
tanımlayabiliriz. Düşünebiliyor musunuz, Kâbe sonuçta bir taş yığını ama onu
ilk gördüğünde gözyaşı dökmeyen yok. Kalbinde bir miktar inanç kırıntısı olan
herkesin, Allah'ın evi Kâbe'den etkilenmemesi, gördüğünde kalbinin titrememesi
mümkün değil. Arafat... Mahşerin provası. Haccın ana unsuru.
![]() |
Kalbinde bir miktar inanç kırıntısı olan herkesin, Allah'ın evi Kâbe'den etkilenmemesi, gördüğünde kalbinin titrememesi mümkün değil. |
İnsanların
sabrının, inancının sınandığı, günahların tümünün affedilme olasılığı olan yer.
Adem Aleyhisselam ile Havva anamız burada buluşmuş. Mina... Hz. İbrahim'in oğlu
İsmail'i, Allah'ın emriyle kurban etmeye götürdüğü... Hz. İsmail'in,
"Baban seni kesmeye götürüyor, gitme" diyen şeytanı taşladığı yer.
Peygamberlerin izinde haccımızı tamamlıyoruz.
VE HACI OLDUK
Arife sabaha karşı otobüslerle Arafat'a çıktık. Çok
sıcak... Herkes o kutlu saatin gelmesini bekliyor. Vakfe durmak, hacı olmak,
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın deyimiyle taşıyamaz hale gelinen
günahlardan kurtulmak için sabırsızlanıyor. Çünkü öğle namazından sonraki vakfe
duasında, o ana kadar işlenen tüm günahlar affediliyor. Diyanet İşleri Başkanı
Erbaş'ın vakfe duası muhteşemdi. Hüngür hüngür ağladık...
![]() |
Her dilden, her renkten insan burada birleşiyor. |
Dua bittikten sonra,
çadırımızdaki 200 kişinin birbirine nasıl yürekten sarıldığını görmeliydiniz.
Ali Başkan'ın vakfe duası, dünyayı yaşanmaz hale getirmeye çalışan zalimlere
karşı bir manifestoydu. Duada herkese bir mesaj vardı. Fakirlere, acizlere,
hastalara, borçlulara, Çanakkale'den 15 Temmuz'a şehit ve gazilere, dua
bekleyen herkese... Tabii ki Ortadoğu'yu kan gölüne çevirenlere, devletimize
kafa tutan zorbalara hatta günümüzün Ebu Cehil'lerine de beddua vardı.
BÜYÜK ŞEYTAN'I TAŞLADIK
Müzdelife'de çadırda sabahladıktan sonra, sabah namazını
kılıp yola çıktık. Yeni istikametimiz Mina... Mahşer yerini andıran
kalabalıkları yara yara yolumuza devam ettik. O zaman "Hac
meşakkattir" sözüyle ne anlatılmak istendiğini gördük. Grubumuzda başta
İzzet Amca olmak üzere yaşlıların şevkini görünce, bacağımdaki ağrıları
hissetmedim bile. 4 kilometre yürüdükten sonra şeytan taşlama alanına geldik.
Büyük şeytana 7 taş atmadan önce, Peygamber efendimizin (SAV) yaptığı gibi
mercimekten büyük, nohuttan küçük taşlar topladık. Haccın en meşakkatli
bölümünü bitirmiş olduk. Sonra Kabe'de ziyaret tavafını yaptık. Bayramın
birinci günü sabah saatlerinde otele gelip tıraşımızı olduk. İhramdan çıktık.
Berberde bir kuyruk vardı görmeliydiniz. Peygamber efendimizin yaptığı gibi tüm
erkek hacılar saçlarını sıfıra vurdular, kadınlar da bir bölümünü kestiler...
Akşam Kâbe'de hemen herkesin yüzünde hacı olmanın verdiği manevi huzurun yansıması
vardı.
MEDİNE ŞEHRİ MEKKE'NİN ÖDÜLÜ
Siz bu yazıyı okurken biz hâlâ Mekke'de olacağız... Son
günlerimizi Medine'de geçireceğiz, nasip olursa İstanbul'a oradan döneceğiz.
Medine, konumu itibarıyla Mekke'ye göre daha ferah bir kent. Mekke şehri dev
kayaların, ot bitmez vadilerin üzerine kurulmuş. Medine ise düz ovada kurulmuş,
bir nebze daha yeşil bir şehir. Tabii ki Medine'ye bizim kalbimizdeki değerini
katan, Peygamber efendimizin, hayatının bir bölümünü burada geçirmiş
olması...Bir de efendimizin ebedi istirahatgahı Ravza-i Mutahhara'nın bulunduğu
Mescid-i Nebevi'nin burada olması. Peygamberimizin kabrini ziyaret etmek,
hacılara Mekke dönüşü sunulan bir ödül gibi.
DİYANET İŞLERİ'NİN ORGANİZASYON BAŞARISI
Hep anlatılırdı, gözümle de gördüm. Diyanet İşleri burada muhteşem bir iş yapıyor. Mekke'nin arka sokaklarında yüzlerce otel bulunuyor. Diyanet'in otelleri ilk bakışta ayırt ediliyor.
Diyanet otellerinde hizmetler öyle kusursuz işliyor ki özel şirketlerle gelen hacı adayları bile Diyanet otellerinin lobilerine gidip orada vakit geçiriyor.
Hacı adayları için her şey düşünülmüş.
KUTSAL MEKâNLAR GÜL KOKUYOR
Şehirde yer yer gördüğümüz belediye hizmetlerindeki
aksaklıklar ve buna bağlı hijyen sorunu, kutsal mekânlarda yok. Ciddi bir
temizlik ordusu var ve namazlardan sonra milyonların ibadet ettiği alanları,
dakikalar içinde gül suyu kokulu deterjanlarla temizliyorlar. Kâbe'nin
etrafındaki lüks oteller ile markalı ürün satan yerlerin Kabe'yi boğacak
şekilde inşa edildiği eleştirilerine bir nebze katılıyorum. Ancak Kâbe
mescidinin organizasyonu çok başarılı. Aynı anda 3-4 milyon insanın ibadeti,
ancak bu kadar düzenli sağlanabilirdi.
Mahşerin provası: Hac...
Reviewed by adaxinin
on
Cumartesi, Ağustos 25, 2018
Rating:

Hiç yorum yok:
Küfür ve hakaret içerin yorumlar yasaktır, yayınlanmaz. Yorumlama Biçimi tercihlerinden "Ananoim'i tercih ederek, herhangi bir hesaba bağlanmadan yorum gönderebilirsiniz.